Sunday Aug 18, 2024
Üç Yavru Kuş
Bin yıl kadar önce bir ülkede bir sürü kral vardı. Bunlardan biri bir dağın yamacındaki şatosunda kalıyordu. Bu kral ava çok meraklıydı.
Bir gün avcılarını yanına alarak şatodan ayrıldığında, ineklerini otlatmakta olan üç kız gördü. Kralın adamlarıyla birlikte gelmekte olduğunu fark eden kızlardan en büyüğü, öbür iki kardeşine onu göstererek, "Bana bakın! Bu adamı isterim, başkasını istemem" dedi.
Ortanca kız kralın sağındaki adamı işaret etti. "Bana bakın! Benim için ya bu olur ya da hiç kimse" dedi.
Küçük kız da sol taraftaki adamı gösterdikten sonra şöyle konuştu: "Bana bakın! Ben de ya bunu isterim ya da hiç kimseyi!"
Ama son iki adam kral nazırıydı. Bu konuşmaları duyan kral avdan döndükten sonra kızları çağırttı ve onlara dün dağın yamacında ne konuştuklarını sordu. Kızlar söylemek istemedi. Bunun üzerine kral en büyük kıza "Beni koca olarak kabul eder misin yani?" diye sordu. Kız "Evet" dedi. İki nazır da öbür iki kıza aynı soruyu yöneltti; çünkü her üç kız da çok güzeldi; özellikle kraliçenin saçları ipek gibiydi.
Ortanca ve küçük kızların çocukları olmadı. Bir gün kral uzak bir geziye çıktığında kraliçe cesaretlendirmek için kardeşlerini yanına çağırdı, çünkü kendisi bebek bekliyordu. Nitekim bir oğlan doğurdu; oğlan dünyaya yıldız şeklinde bir benle dünyaya geldi.
Bu kez iki kız kardeş aralarında konuştular, o güzel bebeği suya atacaklardı! Ve attılar da! Galiba bu Weser nehriydi! Tam o sırada bir kuş havalandı ve şöyle ötmeye başladı:
Çok üzülme sakın,
Kurtuluşun yakın!
Sen kralın oğlusun,
Seni sever ulusun.
Kurtuluşun yakın!
Sen kralın oğlusun,
Seni sever ulusun.
İki kız kardeş bunu duyunca çok korkarak oradan kaçtılar. Ve kral saraya döndüğünde ona kraliçenin bir köpek doğurduğunu söylediler.
Bunun üzerine kral, "Ne yapalım, Tanrı böyle istemiş" dedi.
Ancak nehir kenarında bir balıkçı oturmaktaydı. O gün balık avlamaya çıkmışken oltasıyla bebeği sudan çıkarıverdi; küçük oğlan yaşıyordu. O zamana kadar hiç çocuğu olmayan karısı bu bebeği emzirdi.
Bir yıl sonra kral yine uzun bir geziye çıktı ve kraliçe bu kez ikinci çocuğunu doğurdu. Ama kötü kalpli kardeşleri bu bebeği de suya attı. Aynı anda yine bir kuş havaya yükselerek şöyle öttü:
Çok üzülme sakın,
Kurtuluşun yakın.
Sen kralın oğlusun,
Seni sever ulusun.
Kurtuluşun yakın.
Sen kralın oğlusun,
Seni sever ulusun.
Ve kral saraya döndüğünde ona, "Kraliçe yine bir köpek doğurdu" dediler.
O da yine: "Ne yapalım, Tanrı böyle istemiş" dedi.
Balıkçı bu bebeği de sudan çıkarıp besledi.
Kral bir kez daha uzun bir geziye çıktı ve kraliçe bir kız doğurdu. Kötü yürekli kardeşler onu da nehre atdılar. Aynı anda yine bir kuş havaya yükselerek şöyle öttü:
Çok üzülme sakıtı,
Kurtuluşun yakın.
Çünkü kral kızısın sen,
Eve dönmek istersen!
Kurtuluşun yakın.
Çünkü kral kızısın sen,
Eve dönmek istersen!
Ve kral saraya döndüğünde ona kraliçenin bir kedi doğurduğunu söylediler. Bu kez kral çok öfkelendi ve karısını zindana attırdı; zavallı kadın yıllarca orada kaldı.
Bu arada çocuklar büyüdü; bir gün en büyük oğlan diğer çocuklarla birlikte balık tutmaya gitti. Ama öbür çocuklar onu yanlarında istemedikleri için "Hadi ordan, besleme! Sen kendi yoluna git" dediler. Oğlan buna çok üzüldü ve yaşlı balıkçıya bunun gerçek olup olmadığını sordu. O da onu sudan çıkardığını söyledi. O zaman oğlan evi terk ederek babasını aramak istedi. Balıkçı kalması için ısrar ettiyse de oğlanın duracak hali yoktu. Sonunda balıkçı pes etti.
Ve oğlan yola çıktı; günlerce yürüdü. Sonunda koskoca bir nehre ulaştı. Hemen sahilde yaşlı bir kadın oturmuş balık tutuyordu.
"İyi günler, anacığım" dedi delikanlı.
"Sağ ol" diye cevap verdi kadın.
"Sen bir balık yakalayana kadar daha çok orda oturursun!"
"Sen de babanı bulana kadar daha çok ararsın! Karşıya nasıl geçeceksin?"
"Gerçekten bilmiyorum!"
Bunun üzerine yaşlı kadın oğlanı sırtına alarak nehrin öbür yakasına taşıdı.
Oğlan uzun bir zaman babasını aradıysa da bulamadı.
Aradan bir yıl geçince ikinci çocuk da kardeşini aramak üzere evden ayrıldı. O da tıpkı ağabeysi gibi aynı nehre geldi.
Böylece evde kala kala sadece kız kaldı; ağabeylerini düşündükçe hep içini bir hüzün kaplıyordu. Daha fazla dayanamadı ve balıkçıya, kardeşlerini aramak üzere evden ayrılacağını söyledi.
O da aynı nehre varınca, balık tutmakta olan yaşlı kadına:
"İyi günler, anacığım" dedi.
"Sağ ol" diye cevap verdi kadın.
"Rastgele!"
Bunu duyan kadın içlendi ve dostça davranarak kızı nehrin öbür yakasına taşıdı ve ona bir değnek verip gideceği yolu tarif ettikten sonra, "Hep bu yoldan git, kızım! Kocaman ve siyah bir köpeğe rastlarsan sakin ol, sakın korkma. Güleyim falan deme, suratına bile bakma, yürü git! O zaman karşına her kapısı açık koskoca bir şato çıkacak. Değneği giriş kapısının eşiğine bırak, içeri gir, arka kapıdan dışarı çık. O zaman eski bir çeşmeden kökünü alarak yükselmiş koskoca bir ağaç ve o ağaca asılı, içinde kuş olan bir kafes göreceksin; onu al! Sonra çeşmeden bir bardak su doldurup onu da yanına alarak yine ön kapıya gel! Eşikte bıraktığın değneği alarak tekrar yola çık; karşına yine o köpek çıkarsa değnekle suratına vur! Ama isabet ettir yani! Daha sonra da bana gel" dedi.
Kız her şeyi kadının dediği gibi yaptı ve dönüş yolunda kardeşlerini buldu. Bu uğurda nerdeyse dünyanın yarısını dolaşmıştı sanki! Hep birlikte siyah köpeğin bulunduğu yere geldiler; hayvan yerde yatıyordu. Kız değneğiyle onun suratına vurur vurmaz o köpek yakışıklı bir prense dönüştü. O da nehre varıncaya kadar üç kardeşe katıldı. Yaşlı kadın oradaydı; çocukların hepsini bir arada görünce çok sevindi. Hepsini nehrin öbür tarafına taşıdıktan sonra oradan ayrıldı; onun da büyüsü çözülmüştü.
Daha sonra çocuklar yaşlı balıkçının evine vardılar. Herkes buluşmuş olmaktan ötürü çok sevinçliydi. Kuşu da kafesiyle duvara astılar.
Ancak ortanca çocuk evde rahat edemedi; okunu yayını alarak ava çıktı. Yorulunca kavalını çıkarıp biraz çalmaya başladı. O sırada kral da ava çıkmıştı ve kaval sesini duydu. Oğlanın yanına vardığında, "Kim senin burada avlanmana izin verdi?" diye sordu.
"Hiç kimse" diye cevap verdi oğlan.
"Peki, kimsin sen?"
"Balıkçının oğluyum."
"Ama onun çocukları yok ki!"
"İnanmıyorsan benimle gel!"
Kral söyleneni yaptı ve balıkçıya sorular yöneltti. O da her şeyi anlattı. Bu sırada kafesteki kuş ötmeye başladı:
Anneniz şimdi yapayalnız,
Kaldığı zindan da çok ıssız.
Ey soylu kral, bu çocukları
Doğuran senin eşin; yani anaları!
Tüm kötülüğü iki baldızın yaptı,
İkisi de eşinin yerini kaptı.
Bu yüzden çocuklar çok çekti,
Babasızlık onlara yetti mi yetti!
Gerçi onları balıkçı bulduysa da,
Asıl anaları şu anda zindanda.
Ve tek başına oturup ağlamakta.
Ey soylu kral, şenindir bu çocuklar.
O senin kötü niyetli baldızların
Herkeste yara açtı, derin mi derin.
Sudan çıkarıp çocuklarını,
Hep balıkçı baktı, gitme uzaklara!
Kaldığı zindan da çok ıssız.
Ey soylu kral, bu çocukları
Doğuran senin eşin; yani anaları!
Tüm kötülüğü iki baldızın yaptı,
İkisi de eşinin yerini kaptı.
Bu yüzden çocuklar çok çekti,
Babasızlık onlara yetti mi yetti!
Gerçi onları balıkçı bulduysa da,
Asıl anaları şu anda zindanda.
Ve tek başına oturup ağlamakta.
Ey soylu kral, şenindir bu çocuklar.
O senin kötü niyetli baldızların
Herkeste yara açtı, derin mi derin.
Sudan çıkarıp çocuklarını,
Hep balıkçı baktı, gitme uzaklara!
Herkes dehşet içinde kaldı. Kral kuşu da, balıkçıyı da ve oğullarını da yanına alarak saraya döndü ve hemen karısını zindandan çıkarttı. Ama kadıncağız çok hastaydı, perişan bir haldeydi. Kızı ona çeşmeden doldurduğu suyu içirdi; kadın o anda sağlığına kavuştu ve iyice kendine geldi. Kötü kalpli iki baldız ateşte yakıldı. Genç kız da prensle evlendi.
Bu bölüm size Podbean.com tarafından sunulmaktadır.