Sunday Aug 18, 2024
Parmak Çocuk
Bir terzinin bir oğlu vardı. Ama bu çocuğun boyu çok kısaydı; başparmaktan daha büyük değildi. Bu yüzden Parmak Çocuk adını taktılar. Ancak çocuk, boyunun kısalığına rağmen çok cesur bir çocuktu.
Bir gün babasına, "Baba, ben dünyayı dolaşıp tanımak istiyorum" dedi. Babası da, "Olur çocuğum" diyerek uzun bir dikiş iğnesi aldı ve iğnenin deliğini balmumuyla kapattı. Sonra "Al sana bir kılıç, lazım olur" diyerek oğluna verdi.
Parmak Çocuk gitmeden önce son kez ailesiyle birlikte evde yemek yemek istiyordu. Bakalım annesi ne yemek pişirmişti? Masa hazırdı ve tencere ocaktaydı. "Anneciğim, bugün yemekte ne var?" diye sordu. Annesi, "Kendin bak" dedi. Parmak Çocuk ocağa sıçrayarak tencerenin içine baktı. Ancak boynunu çok fazla uzattığından yemekten çıkan buhar onu bacaya iteledi. Bir süre buharla boğuştu ve sonunda kendini dışarı attı. Sonra bütün dünyayı dolaşmaya başladı.
Önce bir aşçı kadının yanında iş buldu, ama kendisine verilen yemeklerden hoşlanmadı. Parmak Çocuk "Bize daha iyi yemek çıkmazsa çeker giderim. Gitmeden önce de kapıya 'Hep patates hep patates, peki etten ne haber?' diye yazarım, ona göre!" dedi. Kadın, "Senin başka işin yok mu be çekirge!" diyerek, öfkeyle eline geçirdiği bir çaputla onu dövmek istedi. Ama bizim minik terzi kendini bir yüksüğün içine atarak kadına dilini çıkardı. Kadın yüksüğü eline alarak Parmak Çocuğu yakalamak istedi, ancak ufaklık çaputun içine sıçrayıverdi. Kadın bu paçavrayı paramparça edip minik terziyi aradı. Kumaşın kıvrımına saklanmış olan çocuk, "Heey aşçı kadın, ben hurdayım" diyerek olduğu yerden başını çıkardı. Kadın ona tam vuracağı sırada Parmak Çocuk masanın çekmecesine sıçradı. Sonunda kadın onu yakaladığı gibi kapı dışarı etti.
Minik terzi dolaşıp durdu, derken koskoca bir ormana geldi. Orada bir sürü haydutla karşılaştı. Bu adamlar kralın hazinesini soymak niyetindeydiler. Minik terziyi gördüklerinde "Bu ufacık çocuk anahtar deliğinden geçebilir, onu maymuncuk olarak kullanalım" dediler.
İçlerinden biri, "Heey, dev adam! Sen de bizimle hazine dairesine gelir misin? Oraya rahatça girer, sonra da bize paraları birer birer atarsın" diye seslendi. Parmak Çocuk düşündü ve "Olur" diyerek onlarla birlikte hazine dairesine gitti. Orada kapıyı, herhangi bir yerinde bir yarık var mı diye iyice gözden geçirdi. Çok geçmeden kendi geçebileceği kadar dar bir yarık buldu ve hemen içeri girmek istedi. Ancak kapıda nöbet bekleyenlerden biri yanındakine, "Şu örümceğin burada işi ne? Dur da şunu bir ezeyim!" dedi. Muhafızlar, "O sana bir şey yapmadı ki! Bırak hayvanı gitsin" diye karşı çıktı.
Neyse, Parmak Çocuk o yarıktan hazine dairesine giriverdi, sonra pencereyi açarak aşağıda beklemekte olan haydutlara tek tek para yağdırmaya başladı. Tam işe dalmıştı ki, hazine dairesini denetlemeye gelen kralın sesini duydu ve hemen saklandı. Kral pek çok madeni paranın eksilmiş olduğunu fark etti, ama bunu kimin yaptığına akıl erdiremedi, çünkü sürgüler sürülü, kapılar kitliydi. Yani her şey koruma altındaydı. Oradan ayrılırken iki nöbetçiyi uyardı: "Dikkat edin, biri madeni paralara göz dikmiş!" dedi.
Parmak Çocuk yeniden işe koyulduğunda nöbetçiler içeriden gelen şıkır şıkır para seslerini işitti. Hemen içeri dalarak hırsızı yakalamak istediler. Ama onların geldiğini fark eden minik terzi atik davrandı, bir köşeye fırlayarak bir madeni paranın altına saklandı. Dışarıdan bakıldığında kimse onu göremeyecekti. Aynı anda "Heey, ben buradayım" diye nöbetçilerle alay etti. Adamlar o tarafa koşuştu, ama Parmak Çocuk bir başka köşedeki paranın altına saklanarak "Heey, ben buradayım!" diye seslendi yine. Nöbetçiler o tarafa saldırdı, ancak Parmak Çocuk üçüncü köşeye sıçramıştı bile. "Heey, ben buradayım!" diye yine dalga geçti. Nöbetçileri deli etti ve o kadar oyaladı ki, adamlar bir süre sonra yorularak çekip gitti. Parmak Çocuk paraların hepsini teker teker aşağıya attı. Son parayı da ustaca fırlattıktan sonra pencereden sıvışıverdi.
Haydutlar ona "Yaman adammışsın! Bizim reisimiz olur musun?" diye sordular. Parmak Çocuk teşekkür etti ve önce bütün dünyayı gezip görmek istediğini söyledi. Parayı paylaştılar. Minik terzi sadece bir sikke istedi, çünkü daha fazlasını taşıyamazdı. Sonra kılıcını kuşandı ve haydutlara veda ederek yola koyuldu.
Birkaç ustanın yanında iş buldu, ama bu işler hoşuna gitmedi. Sonunda bir handa uşak olarak çalışmaya başladı. Oradaki kızlar ondan pek hoşlanmadılar, çünkü Parmak Çocuk onların gizlice yaptıklarını, tabaklardan nasıl yemek aşırdıklarını, kilerden nasıl öteberi çaldıklarını görüyor ve patrona haber veriyordu. Kızlar bu yüzden aralarında konuşup, "Dur hele, yaptıklarını burnundan getirelim" diyerek ona bir eşek şakası yapmaya karar verdiler. Kızlardan biri bahçede çimleri keserken, Parmak Çocuğun otlar arasında oraya buraya sıçradığını gördü. Parmak Çocuğu da çimenlerle birlikte kesiverdi. Kestiklerinin hepsini gizlice ineklerin önüne attı. Siyah bir inek hiç farkında olmadan onu yutuverdi. Ama midesi Parmak Çocuğun hiç hoşuna gitmedi, çünkü karanlıktı ve hiçbir yerde ışık yanmıyordu. İnek sağılırken sesleniverdi:
Bu iş oldu mu,
Güğüm doldu mu?
Ama süt sağma sırasında ineğin sesi duyulmadı. Derken, çiftlik kâhyası ahıra gelerek, "Bu inek yarın kesilecek" dedi. Bu sefer Parmak Çocuk korktu ve cırtlak bir sesle, "Ben burada kalakaldım, bırakın beni dışarı çıkayım" diye seslendi. Kâhya sesi duydu, ama nereden geldiğini anlayamadı ve "Neredesin?" diye sordu. "Siyah ineğin midesinde" diye cevap verdi Parmak Çocuk, ama adam bunu anlamadı ve çekip gitti.
Ertesi sabah ineği kestiler. Onu parçalarına ayırırken şans eseri Parmak Çocuğa bir şey olmadı, ama sucuk yapılan yere sürüklendi. Kasap işine başlayınca, "Çok derin kesme, çok derin kesme, altında ben varım" diye haykırdı Parmak Çocuk. Satırın çıkardığı gürültü arasında çocuğun sesi kaybolup gitti. Parmak Çocuk çaresiz kalmıştı. Çaresiz kalan tabanları yağlar; Parmak Çocuk da satırların arasından sıçrayarak, hiçbirine de temas etmeden postu kurtardı. Yine de kaçıp gidemedi; kendisini yağ parçacıklarının arasına bırakarak pastırma bölümüne kaydı, ama bu bölüm oldukça dardı. Daha sonra bacada asılı kaldı ve islendi; bu da çok can sıkıcı bir işti ve çok uzun sürdü.
Derken kış geldi. Parmak Çocuğu bacadan aşağı indirdiler, çünkü bir müşteri pastırma istemişti. Aşçı kadın pastırmayı dilimlerken, Parmak Çocuk boynu kesilmesin diye kafasını fazla uzatmamaya dikkat etti. Derken bir fırsatını bularak kendini havaya attı ve kurtuldu. Parmak Çocuk kendisini hiç rahat hissetmediği bu evde daha fazla kalmak istemedi ve tekrar yola çıktı. Etrafı açık tarlada dalgın dalgın yürürken karşısına bir tilki çıktı ve çocuğu yutuverdi.
"Heey, tilki efendi! Yanlışlıkla boğazına takıldım, beni serbest bırak" diye seslendi Parmak Çocuk.
"Haklısın, zaten yutulur lokma değilsin. Peki, seni serbest bırakırsam, babanın kümesindeki tavukları bana verir misin?" diye sordu tilki. "Seve seve. Tavukların hepsi senin olacak, söz veriyorum" dedi Parmak Çocuk.
Tilki onu serbest bıraktı ve evine kadar taşıdı. Babası Parmak Çocuğu görünce o kadar sevindi ki, tavukların hepsini tilkiye verdi. "Ben de sana para getirdim" diyen Parmak Çocuk babasına haydutlardan aldığı sikkeyi verdi ve "Neden bütün tavukları tilkiye verdin?" diye sordu.
Babası cevap verdi: "Bir baba oğlunu mu daha çok sever, kümesteki tavukları mı? Düşünsene be adam!"
Bir gün babasına, "Baba, ben dünyayı dolaşıp tanımak istiyorum" dedi. Babası da, "Olur çocuğum" diyerek uzun bir dikiş iğnesi aldı ve iğnenin deliğini balmumuyla kapattı. Sonra "Al sana bir kılıç, lazım olur" diyerek oğluna verdi.
Parmak Çocuk gitmeden önce son kez ailesiyle birlikte evde yemek yemek istiyordu. Bakalım annesi ne yemek pişirmişti? Masa hazırdı ve tencere ocaktaydı. "Anneciğim, bugün yemekte ne var?" diye sordu. Annesi, "Kendin bak" dedi. Parmak Çocuk ocağa sıçrayarak tencerenin içine baktı. Ancak boynunu çok fazla uzattığından yemekten çıkan buhar onu bacaya iteledi. Bir süre buharla boğuştu ve sonunda kendini dışarı attı. Sonra bütün dünyayı dolaşmaya başladı.
Önce bir aşçı kadının yanında iş buldu, ama kendisine verilen yemeklerden hoşlanmadı. Parmak Çocuk "Bize daha iyi yemek çıkmazsa çeker giderim. Gitmeden önce de kapıya 'Hep patates hep patates, peki etten ne haber?' diye yazarım, ona göre!" dedi. Kadın, "Senin başka işin yok mu be çekirge!" diyerek, öfkeyle eline geçirdiği bir çaputla onu dövmek istedi. Ama bizim minik terzi kendini bir yüksüğün içine atarak kadına dilini çıkardı. Kadın yüksüğü eline alarak Parmak Çocuğu yakalamak istedi, ancak ufaklık çaputun içine sıçrayıverdi. Kadın bu paçavrayı paramparça edip minik terziyi aradı. Kumaşın kıvrımına saklanmış olan çocuk, "Heey aşçı kadın, ben hurdayım" diyerek olduğu yerden başını çıkardı. Kadın ona tam vuracağı sırada Parmak Çocuk masanın çekmecesine sıçradı. Sonunda kadın onu yakaladığı gibi kapı dışarı etti.
Minik terzi dolaşıp durdu, derken koskoca bir ormana geldi. Orada bir sürü haydutla karşılaştı. Bu adamlar kralın hazinesini soymak niyetindeydiler. Minik terziyi gördüklerinde "Bu ufacık çocuk anahtar deliğinden geçebilir, onu maymuncuk olarak kullanalım" dediler.
İçlerinden biri, "Heey, dev adam! Sen de bizimle hazine dairesine gelir misin? Oraya rahatça girer, sonra da bize paraları birer birer atarsın" diye seslendi. Parmak Çocuk düşündü ve "Olur" diyerek onlarla birlikte hazine dairesine gitti. Orada kapıyı, herhangi bir yerinde bir yarık var mı diye iyice gözden geçirdi. Çok geçmeden kendi geçebileceği kadar dar bir yarık buldu ve hemen içeri girmek istedi. Ancak kapıda nöbet bekleyenlerden biri yanındakine, "Şu örümceğin burada işi ne? Dur da şunu bir ezeyim!" dedi. Muhafızlar, "O sana bir şey yapmadı ki! Bırak hayvanı gitsin" diye karşı çıktı.
Neyse, Parmak Çocuk o yarıktan hazine dairesine giriverdi, sonra pencereyi açarak aşağıda beklemekte olan haydutlara tek tek para yağdırmaya başladı. Tam işe dalmıştı ki, hazine dairesini denetlemeye gelen kralın sesini duydu ve hemen saklandı. Kral pek çok madeni paranın eksilmiş olduğunu fark etti, ama bunu kimin yaptığına akıl erdiremedi, çünkü sürgüler sürülü, kapılar kitliydi. Yani her şey koruma altındaydı. Oradan ayrılırken iki nöbetçiyi uyardı: "Dikkat edin, biri madeni paralara göz dikmiş!" dedi.
Parmak Çocuk yeniden işe koyulduğunda nöbetçiler içeriden gelen şıkır şıkır para seslerini işitti. Hemen içeri dalarak hırsızı yakalamak istediler. Ama onların geldiğini fark eden minik terzi atik davrandı, bir köşeye fırlayarak bir madeni paranın altına saklandı. Dışarıdan bakıldığında kimse onu göremeyecekti. Aynı anda "Heey, ben buradayım" diye nöbetçilerle alay etti. Adamlar o tarafa koşuştu, ama Parmak Çocuk bir başka köşedeki paranın altına saklanarak "Heey, ben buradayım!" diye seslendi yine. Nöbetçiler o tarafa saldırdı, ancak Parmak Çocuk üçüncü köşeye sıçramıştı bile. "Heey, ben buradayım!" diye yine dalga geçti. Nöbetçileri deli etti ve o kadar oyaladı ki, adamlar bir süre sonra yorularak çekip gitti. Parmak Çocuk paraların hepsini teker teker aşağıya attı. Son parayı da ustaca fırlattıktan sonra pencereden sıvışıverdi.
Haydutlar ona "Yaman adammışsın! Bizim reisimiz olur musun?" diye sordular. Parmak Çocuk teşekkür etti ve önce bütün dünyayı gezip görmek istediğini söyledi. Parayı paylaştılar. Minik terzi sadece bir sikke istedi, çünkü daha fazlasını taşıyamazdı. Sonra kılıcını kuşandı ve haydutlara veda ederek yola koyuldu.
Birkaç ustanın yanında iş buldu, ama bu işler hoşuna gitmedi. Sonunda bir handa uşak olarak çalışmaya başladı. Oradaki kızlar ondan pek hoşlanmadılar, çünkü Parmak Çocuk onların gizlice yaptıklarını, tabaklardan nasıl yemek aşırdıklarını, kilerden nasıl öteberi çaldıklarını görüyor ve patrona haber veriyordu. Kızlar bu yüzden aralarında konuşup, "Dur hele, yaptıklarını burnundan getirelim" diyerek ona bir eşek şakası yapmaya karar verdiler. Kızlardan biri bahçede çimleri keserken, Parmak Çocuğun otlar arasında oraya buraya sıçradığını gördü. Parmak Çocuğu da çimenlerle birlikte kesiverdi. Kestiklerinin hepsini gizlice ineklerin önüne attı. Siyah bir inek hiç farkında olmadan onu yutuverdi. Ama midesi Parmak Çocuğun hiç hoşuna gitmedi, çünkü karanlıktı ve hiçbir yerde ışık yanmıyordu. İnek sağılırken sesleniverdi:
Bu iş oldu mu,
Güğüm doldu mu?
Ama süt sağma sırasında ineğin sesi duyulmadı. Derken, çiftlik kâhyası ahıra gelerek, "Bu inek yarın kesilecek" dedi. Bu sefer Parmak Çocuk korktu ve cırtlak bir sesle, "Ben burada kalakaldım, bırakın beni dışarı çıkayım" diye seslendi. Kâhya sesi duydu, ama nereden geldiğini anlayamadı ve "Neredesin?" diye sordu. "Siyah ineğin midesinde" diye cevap verdi Parmak Çocuk, ama adam bunu anlamadı ve çekip gitti.
Ertesi sabah ineği kestiler. Onu parçalarına ayırırken şans eseri Parmak Çocuğa bir şey olmadı, ama sucuk yapılan yere sürüklendi. Kasap işine başlayınca, "Çok derin kesme, çok derin kesme, altında ben varım" diye haykırdı Parmak Çocuk. Satırın çıkardığı gürültü arasında çocuğun sesi kaybolup gitti. Parmak Çocuk çaresiz kalmıştı. Çaresiz kalan tabanları yağlar; Parmak Çocuk da satırların arasından sıçrayarak, hiçbirine de temas etmeden postu kurtardı. Yine de kaçıp gidemedi; kendisini yağ parçacıklarının arasına bırakarak pastırma bölümüne kaydı, ama bu bölüm oldukça dardı. Daha sonra bacada asılı kaldı ve islendi; bu da çok can sıkıcı bir işti ve çok uzun sürdü.
Derken kış geldi. Parmak Çocuğu bacadan aşağı indirdiler, çünkü bir müşteri pastırma istemişti. Aşçı kadın pastırmayı dilimlerken, Parmak Çocuk boynu kesilmesin diye kafasını fazla uzatmamaya dikkat etti. Derken bir fırsatını bularak kendini havaya attı ve kurtuldu. Parmak Çocuk kendisini hiç rahat hissetmediği bu evde daha fazla kalmak istemedi ve tekrar yola çıktı. Etrafı açık tarlada dalgın dalgın yürürken karşısına bir tilki çıktı ve çocuğu yutuverdi.
"Heey, tilki efendi! Yanlışlıkla boğazına takıldım, beni serbest bırak" diye seslendi Parmak Çocuk.
"Haklısın, zaten yutulur lokma değilsin. Peki, seni serbest bırakırsam, babanın kümesindeki tavukları bana verir misin?" diye sordu tilki. "Seve seve. Tavukların hepsi senin olacak, söz veriyorum" dedi Parmak Çocuk.
Tilki onu serbest bıraktı ve evine kadar taşıdı. Babası Parmak Çocuğu görünce o kadar sevindi ki, tavukların hepsini tilkiye verdi. "Ben de sana para getirdim" diyen Parmak Çocuk babasına haydutlardan aldığı sikkeyi verdi ve "Neden bütün tavukları tilkiye verdin?" diye sordu.
Babası cevap verdi: "Bir baba oğlunu mu daha çok sever, kümesteki tavukları mı? Düşünsene be adam!"
Bu bölüm size Podbean.com tarafından sunulmaktadır.