Sunday Aug 18, 2024
Fakir Değirmenci ile Kedi
Bir değirmende fakir bir değirmenci yaşıyordu Ne karısı vardı ne de çocukları. Ama yıllarca yanında çalışan üç çırağı vardı. Bir gün onları çağırarak, "Ben artık yaşlandım; ocak başına çekilip oturmak istiyorum. Size şöyle bir teklifim var: Bana en güzel atı kim getirirse değirmeni ona vereceğim. Ama o kişi ölünceye kadar bana bakacak!" dedi.
Çırakların ikisi, en küçükleri olan Hans'ı aptal yerine koyuyor ve onun değirmeni hak etmediğini düşünüyorlardı. Oysa oğlanın değirmen falan istediği yoktu.
Derken üçü hep birlikte yola çıktılar. Diğerleri köye yaklaşınca aptal Hans'a, "Sen burada kal, çünkü ömrün boyunca bir at bulamazsın" dediler. Ama Hans onlarla birlikte gitti. Akşam olunca bir mağaraya vardılar, içine girerek uyudular.
İki akıllı oğlan Hans uyuyuncaya kadar bekledi, sonra da kalkıp oradan uzaklaşarak onu yalnız bıraktı. "İyi yaptık!" dediler, ama hiç de öyle olmayacaktı!
Güneş yükselip de Hans uyanınca kendisini mağaranın dibinde buldu. "Aman Tanrım, neredeyim ben?" diye söylendi. Sonra kalkıp mağaradan çıktı ve ormana gitti. "Şimdi tamamen yalnız kaldım, atı nasıl bulacağım?" diye düşündü. Böyle dalmış giderken karşısına küçücük, alacalı bir kedi çıktı. Kedi "Nereye gidiyorsun Hans?" diye sordu dostça.
"Sorma! Ama sen bana yardım edemezsin ki!"
Kedi, "Ben senin derdini biliyorum; sen güzel bir at arıyorsun. Benimle gel ve bana yedi yıl boyunca seyislik yap. O zaman sana ömrün boyunca göremeyeceğin güzellikte bir at veririm" dedi.
Hans, "Vay canına, bu sihirli bir kedi olmalı. Görelim bakalım doğru mu söylüyor" diye düşündü.
Kedi onu yanına alarak sihirli sarayına götürdü. Burada ona hizmet eden bir sürü kedi vardı. Merdivenlerden bir aşağı bir yukarı sıçrayarak oyun oynuyorlardı; hoş hayvanlardı. Akşam yemeğine oturduklarında içlerinden üçü müzik yaptı: biri kontrbas, öbürü keman, üçüncüsü de yanaklarını şişirebildiği kadar şişirerek trompet çaldı. Yemekten sonra sofra kaldırıldı. Kedi, "Hans, gel benimle dans et!" dedi.
"Olmaz!" diye cevap verdi Hans ve ekledi: "Bir kediyle dans etmem ben! Şimdiye kadar hiç etmedim."
O zaman kedi, "Öyleyse götürün onu yatağına" dedi.
Kedilerden biri Hans'ın yatak odasının ışığını yaktı, İkincisi pabuçlarını, üçüncüsü de çoraplarını çıkardı. Sonra ışığı söndürdüler.
Ertesi sabah yine gelerek kalkmasına yardım ettiler: birisi onu yıkadı, öbürü kuyruğuyla yüzünü kuruladı, üçüncüsü çoraplarını giydirdi, bir başkası pabuçlarını getirdi.
"Bu çok hoşuma gitti" dedi Hans.
Ama o da kedilere hizmet etti, her gün odun kırdı. Bunun için gümüş bir balta, yine gümüş bir kama ve testere kullandı; sopası da bakırdandı.
Oğlan alçakgönüllü davrandı ve evde kaldı. Yemesi içmesi yerindeydi. Ama kedi ile yardımcılarından başka hiç kimseyi görmedi.
Bir keresinde kedi ona, "Dışarı çık, çimleri kes ve otları kurut!" dedi. Ona, hepsini geri getirmesi koşuluyla bir gümüş tırpan ve altından yapılma bir biley taşı verdi.
Hans söyleneni yaptı. İşi bittikten sonra tırpanı, biley taşını, samanları eve taşıdı ve hâlâ alamadığı ücretinin ne zaman ödeneceğini sordu.
"Bekle!" dedi kedi. "Daha işin bitmedi. İşte sana gümüşten odun, balta ve köşebent demiri. Bunlarla bana ufak bir ev yapacaksın!"
Hans evi tamamladı ve o zamana kadar her şeyi yaptığı halde atı hâlâ alamadığını hatırlattı. Yedi yıl, altı ay kadar çabuk geçmişti. Kedi ona atı görmek isteyip istemediğini sordu.
"Evet!" dedi Hans.
O zaman kedi ufak evin kapısını açtı. İçeride on iki tane at vardı ve hepsi öyle güzeldi ki! Hepsi pırıl pırıldı! Oğlanın sevincine diyecek yoktu. Kedi ona yiyeceğini içeceğini verdikten sonra, "Evine dön, atı şimdi vermiyorum; ama üç gün sonra sana kendim getireceğim!" dedi.
Hans hazırlandı ve kediye değirmenin yolunu gösterdi. Kedi ona yeni giysi bile vermedi; oğlan yedi yıl önceki eski giysisini giydi. Tabii onca yıldan sonra her tarafı kısalmıştı.
Bu şekilde eve vardığında diğer iki çırak da oradaydı. Her biri kendi atını getirmişti, ama hayvanlardan biri kördü, öbürü de topal.
"Hans, senin atın nerede?" diye sordular.
"Üç gün sonra gelecek" diye cevap verdi oğlan.
Çıraklar güldü, "Tamam, ama iyi bir şey olsun bari!" dediler.
Hans eve girdi, ama değirmenci ona sofraya oturmamasını söyledi. Üstü başı öyle pisti ki, yabancı biri gelip görse utanacaklardı! Biraz yemek vererek dışarı attılar onu. Yatma vakti geldiğinde diğer çıraklar ona yer vermedi; oğlan kazların bulunduğu kümese girerek sert samanlar üstünde yattı. Ertesi sabah uyandığında üç gün geçmişti.
Derken altı atın çektiği bir araba geldi; araba ve atlar öyle parlaktı ki, deme gitsin! Bir yardımcı başka bir at daha getirdi; zavallı Hans'ın atıydı bu!
Derken arabadan çok güzel bir prenses indi ve değirmene girdi. Bu kız aslında Hans'ın yedi yıl boyunca hizmet ettiği sihirli, alacalı kediden başkası değildi!
Kız değirmenciye küçük çırağı sordu. Değirmenci, "Onu değirmene alamıyoruz, üstü başı berbat, kazların kümesinde yatıyor" dedi.
Prenses Hans'ı hemen getirmelerini emretti. Hans'ı kümesten çıkardılar. Oğlan üstünü başını örtmek için önlüğünü katlamak zorunda kaldı. Prensesin yardımcısı sandıktan şahane bir giysi çıkardı; oğlanı yıkadı ve giydirdi.
Bu iş bitti; hiçbir prens Hans kadar yakışıklı olamazdı!
Prenses daha sonra öbür çırakların getirdiği atları görmek istedi; ama bu atlardan biri kördü, öbürü topal!
Bunun üzerine yardımcısına yedinci atı getirtti. Değirmenci bunu görünce, "Buraya şimdiye kadar hiç bu kadar güzel bir at gelmedi!" dedi.
"Bu, üçüncü çırağın atı!" dedi prenses.
"O zaman değirmen onun hakkı!" diye karşılık verdi değirmenci.
Prenses, "İşte at hurda! Değirmen sende kalsın!" dedi.
Ve Hans'ı arabasına bindirerek oradan uzaklaştı. Hans'ın gümüş aletlerle yaptığı ufak eve vardılar ve bu ev birdenbire kocaman bir saraya dönüştü; her şey altın ve gümüşten yapılmıştı.
Prenses Hans'la evlendi. Hans o kadar zengin oldu ki, bu zenginlik ona ömür boyu yetti.
Bu yüzden herkesi aptal sanma ve her aptalın da başarılı olamayacağını düşünme!
Çırakların ikisi, en küçükleri olan Hans'ı aptal yerine koyuyor ve onun değirmeni hak etmediğini düşünüyorlardı. Oysa oğlanın değirmen falan istediği yoktu.
Derken üçü hep birlikte yola çıktılar. Diğerleri köye yaklaşınca aptal Hans'a, "Sen burada kal, çünkü ömrün boyunca bir at bulamazsın" dediler. Ama Hans onlarla birlikte gitti. Akşam olunca bir mağaraya vardılar, içine girerek uyudular.
İki akıllı oğlan Hans uyuyuncaya kadar bekledi, sonra da kalkıp oradan uzaklaşarak onu yalnız bıraktı. "İyi yaptık!" dediler, ama hiç de öyle olmayacaktı!
Güneş yükselip de Hans uyanınca kendisini mağaranın dibinde buldu. "Aman Tanrım, neredeyim ben?" diye söylendi. Sonra kalkıp mağaradan çıktı ve ormana gitti. "Şimdi tamamen yalnız kaldım, atı nasıl bulacağım?" diye düşündü. Böyle dalmış giderken karşısına küçücük, alacalı bir kedi çıktı. Kedi "Nereye gidiyorsun Hans?" diye sordu dostça.
"Sorma! Ama sen bana yardım edemezsin ki!"
Kedi, "Ben senin derdini biliyorum; sen güzel bir at arıyorsun. Benimle gel ve bana yedi yıl boyunca seyislik yap. O zaman sana ömrün boyunca göremeyeceğin güzellikte bir at veririm" dedi.
Hans, "Vay canına, bu sihirli bir kedi olmalı. Görelim bakalım doğru mu söylüyor" diye düşündü.
Kedi onu yanına alarak sihirli sarayına götürdü. Burada ona hizmet eden bir sürü kedi vardı. Merdivenlerden bir aşağı bir yukarı sıçrayarak oyun oynuyorlardı; hoş hayvanlardı. Akşam yemeğine oturduklarında içlerinden üçü müzik yaptı: biri kontrbas, öbürü keman, üçüncüsü de yanaklarını şişirebildiği kadar şişirerek trompet çaldı. Yemekten sonra sofra kaldırıldı. Kedi, "Hans, gel benimle dans et!" dedi.
"Olmaz!" diye cevap verdi Hans ve ekledi: "Bir kediyle dans etmem ben! Şimdiye kadar hiç etmedim."
O zaman kedi, "Öyleyse götürün onu yatağına" dedi.
Kedilerden biri Hans'ın yatak odasının ışığını yaktı, İkincisi pabuçlarını, üçüncüsü de çoraplarını çıkardı. Sonra ışığı söndürdüler.
Ertesi sabah yine gelerek kalkmasına yardım ettiler: birisi onu yıkadı, öbürü kuyruğuyla yüzünü kuruladı, üçüncüsü çoraplarını giydirdi, bir başkası pabuçlarını getirdi.
"Bu çok hoşuma gitti" dedi Hans.
Ama o da kedilere hizmet etti, her gün odun kırdı. Bunun için gümüş bir balta, yine gümüş bir kama ve testere kullandı; sopası da bakırdandı.
Oğlan alçakgönüllü davrandı ve evde kaldı. Yemesi içmesi yerindeydi. Ama kedi ile yardımcılarından başka hiç kimseyi görmedi.
Bir keresinde kedi ona, "Dışarı çık, çimleri kes ve otları kurut!" dedi. Ona, hepsini geri getirmesi koşuluyla bir gümüş tırpan ve altından yapılma bir biley taşı verdi.
Hans söyleneni yaptı. İşi bittikten sonra tırpanı, biley taşını, samanları eve taşıdı ve hâlâ alamadığı ücretinin ne zaman ödeneceğini sordu.
"Bekle!" dedi kedi. "Daha işin bitmedi. İşte sana gümüşten odun, balta ve köşebent demiri. Bunlarla bana ufak bir ev yapacaksın!"
Hans evi tamamladı ve o zamana kadar her şeyi yaptığı halde atı hâlâ alamadığını hatırlattı. Yedi yıl, altı ay kadar çabuk geçmişti. Kedi ona atı görmek isteyip istemediğini sordu.
"Evet!" dedi Hans.
O zaman kedi ufak evin kapısını açtı. İçeride on iki tane at vardı ve hepsi öyle güzeldi ki! Hepsi pırıl pırıldı! Oğlanın sevincine diyecek yoktu. Kedi ona yiyeceğini içeceğini verdikten sonra, "Evine dön, atı şimdi vermiyorum; ama üç gün sonra sana kendim getireceğim!" dedi.
Hans hazırlandı ve kediye değirmenin yolunu gösterdi. Kedi ona yeni giysi bile vermedi; oğlan yedi yıl önceki eski giysisini giydi. Tabii onca yıldan sonra her tarafı kısalmıştı.
Bu şekilde eve vardığında diğer iki çırak da oradaydı. Her biri kendi atını getirmişti, ama hayvanlardan biri kördü, öbürü de topal.
"Hans, senin atın nerede?" diye sordular.
"Üç gün sonra gelecek" diye cevap verdi oğlan.
Çıraklar güldü, "Tamam, ama iyi bir şey olsun bari!" dediler.
Hans eve girdi, ama değirmenci ona sofraya oturmamasını söyledi. Üstü başı öyle pisti ki, yabancı biri gelip görse utanacaklardı! Biraz yemek vererek dışarı attılar onu. Yatma vakti geldiğinde diğer çıraklar ona yer vermedi; oğlan kazların bulunduğu kümese girerek sert samanlar üstünde yattı. Ertesi sabah uyandığında üç gün geçmişti.
Derken altı atın çektiği bir araba geldi; araba ve atlar öyle parlaktı ki, deme gitsin! Bir yardımcı başka bir at daha getirdi; zavallı Hans'ın atıydı bu!
Derken arabadan çok güzel bir prenses indi ve değirmene girdi. Bu kız aslında Hans'ın yedi yıl boyunca hizmet ettiği sihirli, alacalı kediden başkası değildi!
Kız değirmenciye küçük çırağı sordu. Değirmenci, "Onu değirmene alamıyoruz, üstü başı berbat, kazların kümesinde yatıyor" dedi.
Prenses Hans'ı hemen getirmelerini emretti. Hans'ı kümesten çıkardılar. Oğlan üstünü başını örtmek için önlüğünü katlamak zorunda kaldı. Prensesin yardımcısı sandıktan şahane bir giysi çıkardı; oğlanı yıkadı ve giydirdi.
Bu iş bitti; hiçbir prens Hans kadar yakışıklı olamazdı!
Prenses daha sonra öbür çırakların getirdiği atları görmek istedi; ama bu atlardan biri kördü, öbürü topal!
Bunun üzerine yardımcısına yedinci atı getirtti. Değirmenci bunu görünce, "Buraya şimdiye kadar hiç bu kadar güzel bir at gelmedi!" dedi.
"Bu, üçüncü çırağın atı!" dedi prenses.
"O zaman değirmen onun hakkı!" diye karşılık verdi değirmenci.
Prenses, "İşte at hurda! Değirmen sende kalsın!" dedi.
Ve Hans'ı arabasına bindirerek oradan uzaklaştı. Hans'ın gümüş aletlerle yaptığı ufak eve vardılar ve bu ev birdenbire kocaman bir saraya dönüştü; her şey altın ve gümüşten yapılmıştı.
Prenses Hans'la evlendi. Hans o kadar zengin oldu ki, bu zenginlik ona ömür boyu yetti.
Bu yüzden herkesi aptal sanma ve her aptalın da başarılı olamayacağını düşünme!
Bu bölüm size Podbean.com tarafından sunulmaktadır.